Suudilerin Sanat Yolculuğu: Murat Ülker'den Çarpıcı Analiz!
Murat Ülker, Suudi Arabistan'daki modern sanat hamlelerini ve Mekke ile Medine'nin kültürel zenginliklerine dair yenilikçi bakış açılarını Diriyah Bienali aracılığıyla yorumladı: “İslam Sanatları Bienali, gelenek ve moderni bir araya getirerek derin bir düşünsel alan yaratıyor.”

Suudi Arabistan, son yıllarda toplumsal yapı ve kültürel alandaki değişimlerle dikkat çekici bir dönüşüm yaşıyor. Geleneksel olarak muhafazakâr bir kimliğe sahip olan bu ülke, artık yalnızca kutsal mekanlarıyla değil, aynı zamanda kültür ve sanat etkinlikleriyle de gündeme gelmektedir. İş insanı Murat Ülker, kişisel web sitesinde yayımladığı kapsamlı bir yazıyla bu dönüşümü Diriyah Bienali çerçevesinde inceleme fırsatı buldu.
Ülker, yazısına Mekke ve Medine’nin tarihî zenginliğinden bahsederek başlıyor ve geçmişte Selefi anlayışın etkisiyle göz ardı edilen tarihî eserlerin günümüzde yeniden değerlendirildiğini vurguluyor. Bu hatırlama, yalnızca nostalji değil, aynı zamanda çağdaş sanat ile birlikte taze yorumlar getiriyor. Ülker’e göre, “Devlet desteğiyle tarihi mirası sergileyen müzeler açılmış ve modern İslam sanatı teşvik edilmektedir.”
Diriyah Bienali, bu değişimlerin somut bir örneği olarak 100 bin metrekarelik dev bir alanda gerçekleştiriliyor. Bienalin teması “Hissetmek, Düşünmek ve Yapmak Yoluyla İnancı Keşfetmek” olarak belirlenmiş olup, 500’den fazla tarihsel nesne ve modern sanat eserine ev sahipliği yapmaktadır. Mekke ve Medine’ye özgü nadir eşyalar ilk kez bu etkinlikte sergileniyor.
KUTSAL VE MODERNİN BULUŞMASI
Bienalin kreatif ekip liderliğini, bu alanda önde gelen isimlerden Julian Raby, Amin Jaffer, Abdul Rahman Azzam ve M. Shono üstleniyor. 30’dan fazla sanatçının katılımıyla gerçekleşen etkinlikte, 29 yeni eser ilk kez ziyaretçilere sunuluyor; İslam sanat tarihinden günümüze uzanan bir yolculuk yapılmakta.
Bu yılın ilk “AlMusalla Ödülü” kapsamında inşa edilen yapı, yerel dokuma geleneklerinden ve hurma ağacından elde edilen atık liflerden esinlenmiştir. Ülker, bu yapının sürdürülebilirlik, toplumsal bağlılık ve mimari estetiği bir arada taşıdığını vurguluyor.
YEDİ TEMATİK ALAN: SANATTA RUH SALMA YOLCULUĞU
Ülker, sergideki yedi tematik alanı detaylı bir şekilde kaleme alıyor. Bu bölümler, ziyaretçileri ruhsal bir yolculuğa çıkarırken, özellikle “Al Bidayah” (Başlangıç) ve “Al Madar” (Yörünge) alanları öne çıkıyor. “Al Bidayah” bölümünde, Mekke ve Medine’ye ait hem tarihî hem de modern eserler bir arada sergilenirken, “Al Madar”da sayıların estetik ve kozmolojik anlamları ele alınıyor. Burada ayrıca, Vatikan Kütüphanesi’nden getirilen Evliya Çelebi’nin Nil Haritası da yer almakta.
“Al Muqtani” bölümünde ise, özel koleksiyonlardan sağlanan değerli eserler sergileniyor. Özellikle mücevherli süs eşyaları ve altın yaldızlı zırhlar, İslam sanatının zarafetini gözler önüne seriyor.
“Al Midhallah” alanı, bahçeler temasıyla tasarlanmış olup, ziyaretçilere doğayla özdeşleşme ve manevi huzur bulma imkanı sunuyor. “Al Mukarramah” ve “Al Munawwarah” ise Mekke ve Medine’nin kültürel ve tarihsel derinliklerini sergileyen kalıcı pavyonlar olarak dikkat çekiyor.
İNANÇLA, KÜLTÜREL KİMLİKLE BİR ARAYA GELİŞ
Murat Ülker’in ilgisini çeken eserler arasında, Kâbe örtüsü Kiswah’ın ilk kez tümüyle sergilenmesi; İtalyan sanatçı Sassolino’nun “Memory of Becoming” adlı eseri; Asif Khan’ın camdan oluşturduğu Kur’an eseri ve Takashi Kuribayashi’nin “Barrels” isimli çalışması öne çıkıyor.
Suudi sanatçı Ahmed Mater’in “Magnetism” adlı eseri de Ülker’in dikkatini çeken projeler arasında yer almakta. Kâbe etrafında tavaf eden hacıları andıran demir tozlarının kullanıldığı bu çalışma, “İnancın çekim gücünü simgeleyen çarpıcı bir eser” olarak tanımlanıyor.
"SANAT, İSLAM MEDENİYETİNİN RUHUNA UYGUN BİR YENİDEN ŞEKİLLENME YAŞIYOR"
Yazısını, “İslam Sanatları Bienali, sadece bir sanat gösterimi değil; inanç, hafıza, kültürel kimlik ve ortak mirasla kurulan çok boyutlu bir etkileşim alanı” sözleriyle sonlandıran Ülker, Diriyah Bienali’nin sadece bir sergi olmadığını, aynı zamanda düşünsel, estetik ve manevi bir diyalog imkânı sunduğunu vurguluyor.
Murat Ülker, son olarak Thuwal adasındaki kişisel sanat gezisini “kaymaklı ekmek kadayıfı” benzetmesiyle ifade ediyor ve 2027’de bu deneyimi yeniden yaşama umudunu taşıyor. Suudi Arabistan, sanatın yalnızca bir ifade biçimi olarak değil, geçmişle gelecek arasında köprü kuran, toplumu dönüştüren ve İslam medeniyetinin ruhuna uygun bir alan olarak evrildiğini gösteriyor.